Öğretmenliğe yeni başladığım yıllardı. Her şeyin yenisi heyecan verir ya; bu yeni bir başlangıçsa, cildiniz gibi sizinle ömür boyu süregidecek olan mesleğiniz ise hiç bir başlangıca benzemez; heyecanı daha bir başka olur. Heyecan da ne demek; panik, kaygı ve stres gibi kelimeler daha anlamlı olur bu durum için… Bu psikolojiyle girdiğim o ilk dersleri hatırladıkça hala kendi kendime güler, aynı zamanda düşünürüm de…
İlk derslerden birinde bana rehberlik yapan edebiyat öğretmenim beni ve sınıfımı gözlemlemek için geldi. Dersimi dikatlice dinledi. Öğrenciler teneffüse çıktıktan ve ayaküstü beni tebrik ettikten sonra “Kısaca bir şey eklemek istiyorum” diyerek, benim bir soruyu sınıfa soruyormuş gibi yapıp, ardından cevaplamaya geçmem konusundaki tekniğim için şöyle bir tavsiyede bulundu:
“Sorudan sonra bir kaç saniye sınıfta sessizlik oluştur! Sonra cevabını yine sen ver. Onlara soruyu düşünme zamanı tanı” demişti ve “Harikaydın!” diyerek beni kutlamıştı.
Aslında “harika” değildim. Bana oldukça kibar bir geri bildirimde bulunmuştu.
O gün, düşünmek için zaman ayırmanın önemini anlamıştım. Bu ilk deneyim öğretmenliğime çok şey kattı ve yıllar geçtikçe daha iyi soru sormayı öğrenmiştim.
Bir öğretmenin ders anlatımın kalitesi yanında, öğrencilerine doğru soruyu doğru yöntemle sormasının ve soruyla almak istediği yanıtları ancak öğrencilerinin doğru düşünmeleri ve düşüncelerini doğru ifade etmeleriyle mümkün olduğunu anlamıştım.
Basitleştirin!
Öğretmenlik yıllarımın en iyi öğretilerinden biri sorularımı en anlaşılır şekilde sormam gerektiğiydi. Tüm bunlar kendimi, dolayısıyla dersimi anlatırken anlaşılır kılma konusunda bana hep kolaylık sağladı.
Bu çerçevede, yeni de olsam veya tecrübeli de olsam şu 5 soru önerisini kendime rehber edindim:
1-) Ne düşünüyorsun?
Bu soru öyle çok uzun ve sonuçsuz düşünmekten beni alıkoydu. Öğrencilerime sorduğumda onları da doğrudan cevaplara yönlendirdi. Birikimlerimizi kullanarak yeni bir bilginin yeni durumlara uyarlanarak çoğaltılması düşüncesine yardım etti.
2-) Niçin böyle düşünüyorsun?
Bu sorunun cevabında düşüncemin gerekçelerini açıklama fırsatı buldum. Öğrencilerim de buldular. Her fikrin bir düşünüş biçimini yansıttığını ve öğrencilerimin verdiği yanıtların nedenlerine bu soruyla ulaşmıştım.
3-) Bunu nereden biliyorsun?
Bu soru tarzı öğrencilerimdeki cevapların derinliklerine inmemi sağlıyordu. Cevaplar derinleşiyordu. Öğrencilerime böyle sorduğumda onların ileri sürdüğü düşünce, fikir veya tezin hangi deneyime dayandığı, ya da hangi kaynaklardan okuduğu veya gördüğü konusunda ipuçları veriyordu.
4-) Daha fazlasını anlatır mısın?
Bu soruyla öğrencilerimin düşüncelerini daha detaylı anlatmalarını, ileri sürdükleri fikirlere daha fazla delil getirme çabası güttüklerini fark etmiştim.
5-) Daha ne gibi soruların var?
Bu soruyla öğrencilerimin düşündüklerini, fikirleri veya ispatlamaya çalıştıkları tezleri soruya nasıl dönüştürebileceklerini ölçmem kolaylaşmıştı. Bu, basitçe, öğrencinin fikrini soruya dönüştürme becerisi kazanmasını sağlamayı da amaçlıyordu.
Siz de sorun!
Konumunuz ne olursa olsun; ister bir anne-baba, isterse bir öğretmen olun; çocuklardan düşünce sızdırmak istiyorsanız onlara doğru soruyu doğru cümlelerle sormak, beklemek ve başka sorularla konu üzerinde derinleşmek harika bir duygudur.
Sevgili Doğan Cüceloğlu hocanın “Savaşçı” kitabında anlattığı Nobel ödüllü Fizyoloji profesörü Vernon ile ilgili yaşanmış bir ibret öyküsü bu yazının son noktası olacak:
“Vernon” adında Amerikalı bir fizyoloji profesörü Nobel ödülü almış. Öğrencilerden biri, ödülden sonraki ilk derste, hocaya şu soruyu sormuş:
“Fizyoloji alanında bu ülkede üç binin üzerinde bilim adamı var. Bu kadar bilim adamının arasında bu ödüle niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik ne?”
Profesör yüzünde bir gülümsemeyle şu cevabı vermiş:
“Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, ‘Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi?’ derken, annem, ‘Vernon, bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?’ diye araştırırdı.”
“Ben niçin Nobel ödülü aldım? Beni diğerlerinden ayıran özellik ne? Bunu soruyorsunuz, değil mi? Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir!”
Çünkü “düşünme” “soruyla” başladı ve sonra “bilime” dönüştü.
(Alıntıdır)