Bi’süredir uzmanlık alanım(-ız)la ilgili hizmet verdigim(-iz) Lübnan’lı bir ailenin akşam vakti getirdikleri hediyeler…
Çalışma sırasında bi’ara konusu geçmişti ben de “kahve içmeyi çok sevdiğimi” söylemiştim, tutmuşlar akıllarında daha doğrusu yüreklerinde ve Lübnan kahvesi getirmişler. Sağolsunlar, varolsunlar… Buraya kadar olan gayet normal, hepimizin yaşayabileceği sıradan bi’şey dimi… Okey 😉
Ancak Türk kahvesi şeklinde hazırlanan/içilen bu kahve paketinin yanında bir de kocaman kahve termosu vardı. Çok şaşırdım.
Çünkü 3 gün önce metroya girerken rahatsızlanan hiç tanımadığım birisine verdim.
Kendi termosumun içine su doldurup (her sabah evden çıkarken termosla kahvemi alırım çünkü. Kahve sağlıktır.). O günden beri bi’türlü zaman yaratamadım yenisini almaya ve bu akşam iş yerinden çıkmak için hazırlanırken yine içimden geçti dedim ki eve gitmeden bi’yerden alayım artık sabahları yokluğunu hissediyorum diye, sonra o rahatsızlanan adamı düşündüm n’aptı acaba dedim. Tam ben böyle kendimle konuşurken geldi bu güzel insanlar… Sonra kahvenin altından bu termos çıktı hem de benim en sevdigim renk, saçımin rengi, turuncu…
Böyle bi termossal evren hikayesi anlatsam da sana, velhasıl diyeceğim o dur ki cancağzım; her ne sana gelsin istersen önce onu sen vermelisin… Bu sevgi olur, saygı olur, para olur, huzur olur, bazen de ben gibi termos olur… Evrene ne verirsen onu geri alman basit bir çekim yasasıdır. Ne almak istiyorsan onu ver. Mutlu olmak istiyorsan önce başkalarını sen mutlu et. Hayata ne verirsen onu geri alırsın, sen farkında olsan da olmasan da, hatta sen kabul etsen de etmesen de… Otomatik. Bak benim hiç hesapsız verdiğim kahve termosum günler sonra yenilenerek çıktı geldi bana, benim senden ne farkım var, bana geliyorsa sana da gelir. O zaman aynısını “tüm samimiyetinle” sen de yap ve ne almak istiyorsan önce onu ver…
(Alıntıdır)