Beynin oluşumu; içeriği ve sınırları anne rahminde inşa ediliyor. Bir embriyonun cenine dönüşmesi demek, nöronlara, hücrelere bölünümü ve sinapslar arasında elektrik kablolarının döşenmesi demektir.
Gebeliğin 4-5. ayında beynin en dış katmanı olan beyin zarında (serebral korteks) karakter kıvrımları oluşmaya başlıyor. Bu kıvrımlarda derinleşme doğumdan sonra devam ederek, çocuğun yaşamı boyunca kullanacağı zihinsel beceri düzeylerinin oluşması sağlanıyor. Zihinsel düzeyi oluşturan, mesela; irade, otokontrol, duygusal kontrol, karar verme gibi becerilerin gelişimi gençlikte zirveye çıkıyor ve yetişkinliğin ilk 1 O yılında ince ayarlarla ve eğitim desteği ile gelişip büyüyor.
Fakirlik ve beyin gelişimi konusunda sinir bilimciler tarafından çok sayıda araştırma yapıldı. Bunlardan biri Los Angeles’te bulunan Çocuk Hastanesi Sinir Bilimcisi Pat Levitt tarafından gerçekleştirildi. Kariyerinin büyük kısmını beklenmeyen veya istenmeyen zarar verici olayların insan beyni üzerinde oluşturduğu hasarlar üzerinde incelemelerde bulunarak geçirmiş olan Levitt, kokain verilen anne tavşanlar üzerinde yaptığı deneylerde, anne tavşanın yavrularında da yüksek dozda uyuşturucu tespit etmişti. Ulusal Bilim Konseyi direktörü de olan Levitt, yaptığı son çalışmalarda ise beynin sinir dokusuna zarar veren yeni bir nörotoksinden söz etti; bu toksini tetikleyen faktörün ise sosyoekonomik bir olay olan fakirlik olduğunu belirtti.
Levitt, fakirliğin oluşturduğu aile ortamlarının, özellikle aşırı kalabalık, gürültülü, standart altı evlerde oturan, boşanmış, geçimsiz ve şiddete maruz kalmış çocukların olduğu ailelerde uç stres oluşmakta, bu da beynin tıpkı uyuşturucu veya alkol bağımlılığı gibi zehirlenmesine maruz kaldığını belirtti. Bu şartlar altındaki yaşam tarzından doğan stresin bedendeki böbrek üstü korteks tarafından üretilen kortizol gibi hormonlara ulaşıp onları provoke ettiğini; bu olumsuz etkilenmenin uzun dönem travmaya yol açan hastalıklara neden olduğunu açıkladı.
Beyin Gelişiminin Gelir Düzeyi İle İlişkisi
Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Kimberly Noble ve arkadaşları da dokuz hastane ve üniversiteden binden fazla çocuktan topladıkları veriler üzerinden yazdıkları makaleyi The Journal NatureNeuroscience’da yayınladılar. Araştırmacılar, çocukların beyin MR’larını, ONA örneklerini, ailelerin gelir düzeyini, eğitim geçmişlerini dikkate aldılar. Önce katılımcılara okuma ve hafızada tutma üzerine bir dizi beceriyi ölçen testler verdiler. ONA örnekleri araştırmacıların genetik haritalarını tanımada ve bu çalışmada bir faktör olup olmadıklarına baktılar. Gelir düzeyi ile sosyo-ekonomik durumun beynin gelişimi üzerindeki etkisine baktılar. Taramada, korteksten alınan parçayı tanımlamak, hipokampusun ebatlarını tespit etmek, pütürlü, kıvrımlı ve sıkıştırılmış alandaki hafıza deposunu belirlemek için beynin tüm yüzeysel alanına odaklandılar.
Beklenildiği gibi; yüksek eğitimli ve gelir düzeyi iyi ailelerin çocuklarının beyinleri, daha büyük bir kortekse ve hacmi geniş bir hipokampuse sahipti. Gelir düzeyinin belirginliği oldukça etkiliydi; alt düzey gelir grubundaki ailelere mensup çocuklar, üst düzey gelir grubundaki ailelerin çocuklarından %6 oranında daha az bir beyin yüzeyine sahiptiler. Orta ve daha üstü ailelerde gelir ve beyin kıvrımları daha düzleşmiş görünüyordu. Diğer bir ifadeyle, zenginlik daha iyi bir beyin satın almıyordu; ama fakirlik ya da maddi mahrumiyet, yani yoksulluk, insan beynini zayıflatıyordu.
The Joumal Acta Paediatrica’da yayınlanan bir başka makale ise tüyler ürpertici bir sonucu ilan ediyor: İnsan beyni, gelişme aşamasında olumsuz koşullardan ve annenin olumsuz tutum ve davranışlarından etkileniyor. Çocuğun gelecekteki hayatında davranışsal ve zihinsel güçlükler yaşaması yüksek bir ihtimal oluyor. Dergi, bir fetüsün ultrason görüntüleri üzerinden annenin 2 yıl içindeki stres, sigara ve diğer yoksulluk kaynaklı zorluklar nedeniyle ceninin beyninde oluşan anormal görüntüleri de yayınladı. Bu makaleye göre, sinir bilimciler dört üniversiteden 24 yaşında bir grup insanın beynini taradılar. Bu kişiler 9 yaşına kadar fakirlik içinde yaşayan insanlardı. Bu insanların beyinleri olumsuz duygularla kaplıydı ve olumsuzluk konusunda vızır vızır işliyordu; üstelik olumsuzluğu kontrol edecek sinir sistemleri de etkili değildi. Makaleye göre, fakirliğin doğurduğu stresi daha çok yaşayan çocukların depresyona eğilimi, kalp hastalıklarına yakalanma riski daha yüksek ve yetişkinliklerinde de farklı bağımlılıklara maruz kalma riskleri oldukça yüksek.
Fakirliğin sosyal etkilerini bilmeyen var mı?
Burada bu sosyal olgunun beyinsel alt yapısında neler olup bittiğine dair sorgulama yapılıyor. Son on yılda, beyinle ilgili yapılan bilimsel çalışmaların sonuçları gayet net. Fakirlik fakirliği doğurmakta; hatta fakirlik fakirliği arttırmaktadır. Çünkü fakirlikten kurtulmayı sağlayan beyinsel fonksiyonlar dumura uğruyor. Bu durum, ne yazık ki beynin bu yöndeki aktivitesiyle nesilden nesle sürüyor. Amerikan Ulusal Bilim Konseyi politika yapanlarla birlikte bu durumdan kurtulmanın çareleri üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. İlk yapılacak iş, annelerin doğum öncesini, yani hamilelik sürecini kontrol etmek. Devamında ise doğum sonrası bebek bakımı ve okul öncesi eğitim yoluyla bu durumun önlenmesini sağlamak.
Şimdi, Levitt ve meslektaşları hamilelik süresinde uyuşturucu ve hap kullanımının yasaklanması için yasal değişklikler için çaba harcıyorlar. Bu değişikliklerde uyarıcı yayınlar yapmak, aykırı davranışları olanları tutuklamak ve hapsetmek de var; ayrıca anne adayları için stres uyarı sistemi de hazırlıyorlar. Bir gerçek ki, geleceğin problem çocukları, problem yaşayan ailelerde doğuyor ve yetişiyor. Sağlıklı bir beyin inşa etmek için görünen o ki, fakirlikten kurtulmak; bu da kendini tanıyan ve bilen anne ve babalar olmakla mümkün.
(Alıntıdır)